"Saklı Seçilmişler" Hakkında Kısa Notlar ve Değerlendirmeler

Merhabalar,

uzun süredir blog yazısı yazma fırsatı bulamıyordum. Bugün bitirmiş olduğum "Saklı Seçilmişler" isimli kitap hakkında yazma fikri, kız arkadaşımdan çıktı. Neden düşüncelerini bir blog yazısına dökmüyorsun diye sorunca, ben de yazma kararı aldım. Umarım iyi etmişimdir.

Kitabı okumadan önce ne düşünüyordum?

Bunu belirtmeden geçmek istemiyorum. Siz de benim gibi, köşe yazarlarının kitaplarını okuyan biriyseniz muhtemelen benimle aynı şeyleri düşünmüşsünüzdür. Açık konuşmak gerekirse ben kitabın adını ilk gördüğüm anda, kitap içeriğinin Türkiye (sorunları&gidişatı) özelinde olduğunu ve fazlasıyla Akp siyasetine bağlanacağını düşünmüştüm. Saklı seçilmişlerden kastın 16 yıllık iktidarın oluşturduğu elit tabaka ve bu tabakanın arka planı ile ilgili her zamanki şaşırtıcı köşe yazılarına benzer içeriği olduğu aklıma gelmişti. Fakat kitabı okuyunca anladım ki öyle değilmiş...

Kitap ne ile ilgili?

Kitap aslında tahmin edeceğinizden çok daha fazla şeyle ilgili. İlaç, gıda, tarım, hayvancılık, üretim, tüketim, salgın hastalıklar, küresel ve çok uluslu şirketler, hükümetler, aydınlar, önü kesilenler/önü açılanlar vs.

Tek cümleyle açıklamak gerekirse, birtakım eylemleri "mış" gibi yaparak dayatan küresel şirketlerin ve bir avuç seçilmiş azınlığın elinde koskoca 6 milyarlık insan varlığının nasıl oyuncak olduğunun belgesidir bu kitap.


Kitaptan yeni bir şey öğrendim mi?

Okurken tekrara düştüğünü düşündüğüm birçok sayfayla karşılaştım. Gerçi bu konusu ve dikkate aldığı bağlantılar sebebiyle kaçınılması çok kolay olmayan bir durum fakat daha fazla editöryal zaman harcanarak bu sorun giderilebilir gibi görünüyor.

Kitaptan çok fazla yeni şey öğrendim. Ülkelerin tarımsal faaliyetleri ve küresel güçlerin bu konudaki müdahaleleri ağzımı açık bıraktı diyebilirim. Tohumculuk sektörü, hibrit tohumlar, kimyasal gübre ve ilaçların bıraktıkları hasarlar hakkında hiçbir şey bilmediğimi fark ettim. Bizim gibi ülkelerin nasıl bu kadar kolay teslim olduğunu ve kendi yerli üreticisini, yerli tohumunu, yerli hayvan ırklarını nasıl düşman olarak gördüğünü şaşkınlıkla okudum.

Mesela bu kitabı okuduğum sırada bahçemize bir ceviz ağacı dikmeye karar vermiştik. Basit bir internet araştırmasıyla hangi ceviz cinsinin daha iyi olduğu, yerlisinin hangisi olduğu vs. gibi detaylar hakkında bilgi toplamaya çalışırken, piyasada yerliden çok yabancı cins ceviz ağacının satıldığına tanık olduğum. Bizim aldığımız ceviz fidesi de bodur bir amerikan ırkıymış. Şaşırtıcı değil mi? Nasıl olur da yerlisine çok kolay ulaşabilmemiz gerekirken, yerli tohuma, fidana ulaşım bu denli zorlaştırılabilir?

Kesinlikle bilmenizi istediğim bir başka bilgi. Zeytinyağı.

Bizde yemek pişirirken Ege'de yaşıyor olmamıza rağmen zeytin yağı çok tercih edilmez. Tadıyla ya da fiyatıyla alakalı değil. Korkudan. Çünkü her zaman şunu duyardım; "zeytinyağı yandığı zaman, kanserojen maddeler açığa çıkarır" bu sebeple çiçek yağı kullanıyorduk. Fakat Soner Yalçın bu konuda tüm ülke olarak bilinçli şekilde kandırıldığımızı ve bunun da küresel bitkisel yağ ve margarin sektörünün bir oyunu olduğunu anlatıyor. Aslında söylediğine göre yanma ve kimyasal bozulma derecesi en yüksek olan yağ zeytinyağı!

Yani, diğer bitkisel yağlardan çok çok daha dayanıklı ve sağlıklı olan bu yağ, bize pompalanan korkularla sofralarımızdan uzaklaştırılmış. Yerine sağlıksız bitkisel yağlar dayatılmış.

Bunun dışında, küresel şirketlerin sattıkları ürünler hakkında olumlu raporlar vermeleri için enstitü ve araştırma kuruluşlarına akıttıkları milyonlarca dolardan haberim oldu. Amerika veya Avrupa birliği sağlık örgütlerinin de aslında bu oyunun bir parçası olduğunu öğrendim. Bizim, "aha avrupa bile bu sağlıklıdır diyor" şeklinde bir algıyla sarıldıklarımızın da aslında çok tehlikeli olabileceğini gördüm.

Bunun gibi onlarca belki yüzlerce farklı örnekle karşılaşıyorsunuz kitap boyunca. Ben her sayfayı şaşırarak okudum. Kitap boyunca yediğimiz içtiğimiz her şeyden şüphe eder oldum. Endüstriyel üretime konu olmuş tüm gıdalardan gözüm korktu. Baharattan tutun da tavuk üretimine, her şeyin emrine verilmiş soya'dan tutun da satın aldığımız elektronik aletlerin içerdikleri kimyasallara kadar... Her şeyden ama her şeyden şüphe edeceksiniz.

Soner Yalçın bu kitapla bize neyi anlatmaya çalışmış?

Kitabın ana fikri şu; milyarlarca insanı yukarıda ifade etmeye çalıştığım binlerce farklı yöntemle zehirleyen, hastalandıran, gıdasından giyimine kadar her şeyine kimyasal bulaştıran bu çok uluslu şirketlerin/köklü ailelerin amacı nedir? Soner Yalçın kitap boyunca bunun basit bir ticari çıkar ilişkisinden ibaret olmadığını ifade ediyor. Evet bizi gıdaya bağımlı yapan, bağımlı yaptığı gıdayla hastalandıran ve kendi sattığı ilaçla bizi iyileştirdiğini idda edenler aynı kişiler. Fakat amaçları sadece bu döngüden elde edilen kar ve büyüme değil. Asıl amaçları... Kitabı okuyun bence bu bilgi için :)

Kitapta tekrar eden ve içeriği karmaşıklaştıran bir nokta var mıydı?

Evet fazlasıyla vardı. Özellikle Rockefeller ailesi. Baştan sona kaldırılan her taşın altından bu ailenin çıkması sizde "eh yeter ya canımdan bezdim" ifadesi oluşturuyor. Yani tam yok artık canım buna da el atmamışlardır dediğiniz bir noktaya geliyorsunuz ki oradan da o aile çıkıyor ne hikmetse. Yüzlerce yardım kuruluşu, araştırma enstitüsü, sosyal proje, fon vs. gibi akla gelebilecek her alanda faaliyet göstermişler ve göstermekteler. Harcadıkları paranın gelirlerine oranı az olsa da devasa boyutlarda olduğunu bilmeniz yeterli.

Her konu kitapta dönüp dolaşıp bu aileye bağlanıyordu. Türkiye'nin sosyal gerçekliği ya da Çin'in ilaç sektörü, Endonezya'nın demografik yapısı. Aklınıza gelebilecek her konu da ya bir araştırmaları ya bir doğrudan temasları ya da dolaylı etkileri var. Kitabı okurken bir süre sonra bu tekrarlar sebebiyle komplo teorisi okuyor gibi oluyorsunuz.

Kitap hakkında son birkaç şey söyleyecek olsam...

Kitap, şahsım adına distopik bir eser olarak tanımlanmaya çok yakındır. Okudukça gelecek hakkında inanılmaz karamsar düşüncelere kapılıyorsunuz. Yönetim şekilleri, küresel sermaye, insalığın varlığı, robotik ve yapay zeka alanındaki gelişmeler. Bu öyle bir korku haline geliyor ki, artık yapılacak hiçbir şey kalmadığı fikri baskın çıkıyor. Topraklarımızın tarım ilaçlarıyla tamamen kirlendiği, yerli tohumlarımızın yok edildiği, sağlığımızın giderek bozulduğu düşüncesi çok korkunç geliyor.

Fakat buna rağmen, kitabın son sayfasında Soner Yalçın bir çağrıda bulunuyor;

"Son söze gerek var mı?
acilen bu küresel biyolojik savaşın farkında olmak gerekiyor.
acilen ulusal tarım politikasına ihtiyaç var.
acilen ulusal sağlık politikasına ihtiyaç var.
acilen Atatürk'ün gösterdiği yolda ulusal bağımsızlığı yeniden yaratmaya ihtiyaç var.
yoksa...
sizi de, çocuklarınızı da, torunlarınızı da hızla öldürüyorlar.
BÜYÜK TEHLİKENİN FARKINDA MISINIZ?"

Kitabı herkese tavsiye ediyorum. Mutlaka bilgi sahibi olmalıyız. "Bilgi güçtür."



Esen kalın.

Okuduğunuz için teşekkürler.




Yorumlar

  1. Kitabı okurken sorduğun sorulara hak veriyordum. Fakat konusmalalarimizin içinde dahi beyninin çalışıyor olması beni sana bir kez daha hayran bıraktı. Sözcüklerini biriktirme dök ortaya.
    Beni bu güzel yazıyla ve okunmaya değer yeni bir kitapla ödüllendirdin.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kitabi okurken, özellikle tohum sektörüyle ilgili sorduğum sorulara sabırla yanıt vermen, trakya bölgesindeki hakim tohum markalarını sayıp değerlendirmeni benimle paylaşman beni çok aydınlattı. Kitapta verilen bilgileri bir nevi sayende teyit ederek okudum. Bu çok hoş bir duygu. Desteğin için çok tesekkur ederim.

      Sil
  2. Daha önce öykülerini çok sevdiğim bir yazarın köşe yazılarından oluşan bir kitabı okumaya çalışmış ve sonrasında öykü kitaplarından bile uzun süre uzak kalmıştım. Sık sık tekrara düşüyor olmalarından dolayı sevemiyorum ki siz de bu noktayı vurgulamışsınız zaten.

    Yalnız kitabın vurguladığı tarım politikaları konusu oldukça ilgimi çekti. Birgün geri döner mi bilmem ama ülkenin salahı bu politikaya ve bilimsel gelişimlere bağlı, buna eminim.

    Yazanız ve anlatınız için teşekkürler. Daha sık yazabilmeniz dileğiyle..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. değerli yorumun için teşekkürler adamkarga. Tarım politikalarına geri dönmeye kalksak bile zehirlediğimiz binlerce hektar tarım arazisini eski sağlığına nasıl kavuştururuz bilemiyorum. Fakat bu konuda bilinçlenmek bile önemli bir adım kabul edilebilir.
      Güzel yazılarda görüşmek üzere.

      Sil

Yorum Gönder

Düşüncelerinizi akıcı ve anlaşılır bir dille ifade etmeye özen gösteriniz. Küfür ve kötü söz kullanmayınız.

Popüler Yayınlar