Yarım kalanın bilinemezliği hüküm sürüyor...

  


Ben en çok yarım kalmış yaşamlara, yarım kalmış yemeklere, bardağın içinde yarısı içilmiş suyun öylece kaldığı masalara hüzünleniyorum.

Bunlar benim düşünce dünyamın ürünleri, ama gerçeklik payı yok mu yani?

Bir sofrada neşeyle yemek yenirken bir anda kaşığı tabağının içinde kalıp, aramızdan ayrılan yok mu? Olmaz olur mu?

Bir kadın evde yemek pişiriyordu. Mutfağında neşe içerisinde akşama hazır olacak olan yemeğinin telaşıyla oradan oraya hareketleniyor, baharatı, tadı tuzu eksik kalmasın diye var gücüyle emek veriyordu. Neredeyse hazırdı her şey. Tenceresinin kapağını kapatmış, yemeğinin kısık ateşte en lezzetli hale gelmesi için ona zaman vermişti. 20 dk kadar bu şekilde kalması, onun ve ailesinin damak tadı için en güzelini ortaya çıkaracaktı.

Bu süreyi değerlendirmek isteyen kadın üzerine ince bir hırka alıp marketten alacağı birkaç parça şeyi hızlıca alıp dönmeye karar verdi. Döndüğünde yemeği de hazır olacaktı.

Kapıdan dışarı çıktığında başını gökyüzüne kaldırdı, güneşli ve temiz havayı içine mutlulukla çekti. İçi huzur ve neşe dolmuştu. Ne de olsa kendisi için görev belirlediği akşam yemeğini hazırlamıştı bile. Bugünün görevlerini yerine getirmiş olmak onu mutlu ediyordu.

Hızlı adımlarla markete ilerlemeye başladı. Fakat farkında olmadığı ve hiç de hesaba katmadığı bir olasılık onu aynı adımlarla takip etmekteydi. O hızlandıkça hızlanıyor, o yavaşladıkça o da yavaşlıyordu. Kurulu bir saat gibi, ne erken ne geç, tam vaktinde onunla buluşmak istiyordu bu olasılık.

Sokağın köşesini döndüğü anda kaçabileceği bir yer olmadığını fark etmişti. Üzerine doğru hızla gelen bir araç vardı ve bunu fark etmesiyle kendini acı içinde bir anlık kıvranır halde bulması bir olmuştu. Çarpmanın etkisiyle kırılan kemikleri, zarar gören dokuları, akan kanı...

Bilinci bir an kaybolmuştu fakat ardından biraz kendine gelir gibi olduğunda aklına ilk gelen şey ne eşi ne de çocuklarıydı. Ona ilk müdahaleyi yapmaya çalışan çevre sakinleri, komşuları onun etrafında ah vah çekerek bir yandan üzüntülerini belirtiyor bir yandan da sağlık ekiplerini en hızlı şekilde olay yerine getirmeye çalışıyorlardı.

Aklına ilk gelen şey ocaktaki yemeğiydi. Evde kimse yoktu ve o muhtemelen eve gidemeyecekti. Bunlar aklından bir saniyeliğine geçmiş ama diline dökülme fırsatı kalmadan bilincini kaybetmişti.

Kadın hastaneye kaldırıldı. Olay yerinde biraz kan, çarpan araca ait far camı parçaları kalmıştı. Ahali toplandığı gibi tekrar evlerine çekilmeye başlamıştı. Polis durumu telefonda kadının eşine uygun bir dille ifade etmiş ve gidilen hastaneye çağırmıştı.

O sırada evde pişmekte olan yemek kaynamaya başlamıştı. 20 dakikayı geçmişti. Aslında birinin artık yemeğin altını kapatması gerekiyordu ama kimse yoktu evde. 20 dakikalık kısa ve hızlı bir plan yapılmıştı ama kim bilebilirdi ki böyle olacağını?

Kötü olasılık gerçekleşmedi. yemeğin kaynamaya başlamasıyla tencerenin kapağının yerinden oynaması bir olmuştu. Sanki görünmez bir el yardım ediyordu. Kapağın yerinden oynaması sonucu yemeğin suyu taşmış ve ocağı söndürmüştü. Bu şükredilebilecek bir hadiseydi. Yemek tamamen kaynayıp suyunu bitirebilir, ardından yanmaya başlayıp tüm mutfağın, tüm evin ve tüm binanın yanmasına sebep olabilirdi. Yeni nesil teknolojinin de katkısıyla ocağın normal olmayan bir yolla söndüğünü belirleyen sensörler gazı otomatik olarak kesmişti.

Tüm bu olasılıklar, belirsizlikler adım adım her birimizin ensesinde geziniyor. Bir sabah her zamanki gibi işe gitmek için yola çıkıyorsunuz. Sokağın köşesini döndükten sonra adımlarınız bir anda yavaşlıyor ve göğüs kafesinizde bir acı hissetmeye başlıyorsunuz. Bu o gün için ve diğer gelecek günler için hiç planlarınızda olmayan, asla öngörmediğiniz ve görmek de istemeyeceğiniz bir durum. Kalp krizi geçiriyorsunuz. Kimsenin bu durumdan haberi yok. Muhtemelen size ulaştıklarında ölmüş olacaksınız. O gün yapmanız gereken onlarca iş vardı. Yetişmesi gereken görevler. Akşam gelirken alacağınız ekmek vardı. Cebinizde ödenmeyi bekleyen krediye ayırdığınız para...

Ne kadar çok şey yarım kalır?

Siz ortadan kalktığınızda dünyanın geri kalanı bu konuyla ilgili hiçbir şey hissetmeyecek.

O çok önem verdiğiniz, hayati gördüğünüz hiçbir şeyin önemi olmadığını siz idrak edemeyeceksiniz. Sizden ayrılmak zorunda kalan akrabalarınız ise sadece 1 ay bunu zihinlerinde tutabilecek...


Her şey yarım kalmaya teşnedir.

Okuduğunuz için teşekkürler.

27.03.2020 tarihli bir taslaktır.

Esen kalın.

Yorumlar

Popüler Yayınlar