Kahramanmaraş Depremi 06.02.2023 - 1. Gün Notlarım
6 şubat pazartesi sabahı her zamanki gibi başlamıştı. Depremin olduğu illere uzak yerlerde yaşayanlar olarak sabah rutin saatlerimizde alarmlarımız çaldıkça birer birer uyanmaya başlamıştık. Uyanır uyanmaz telefonlarımıza bakan insanlar haline geldiğimiz için haberi de doğal olarak buradan aldık. Kimimize olayı daha erken haber alanlar mesaj atmıştı, kimimiz ise instagram, twitter ya da haber uygulamalarının bildirimlerini görünce öğrenmiştik. Ben şöyle bir mesajla güne başlamıştım: "Aşkım çok büyük bir deprem oldu…"
Kendi adıma haberi görmemle televizyona ve hane halkını uyandırmaya koşmam bir oldu. Televizyonu açtığımda felaket haberinin canlı olarak yayınlandığını gördüm. Saat sabah 7.40'tı. Sabaha karşı 4.17 de Kahramanmaraş pazarcık'ta olmuştu deprem. 7.7 şiddetinde olduğunu hesaplamıştı yerli ölçümcüler. Eminim herkese aynısı olmuştur. Bir anda gözlerim doldu ve büyük bir üzüntüye kapıldım. Tüm sayılar tahmin seviyesindeydi. Şu kadar bina yıkıldığı, şu kadar yaralı olduğu ölü sayısının şöyle tahmin edildiği gibi…
Hepimiz işlerimize gitmek üzere yola koyulduk. Merak içerisindeydik. Bu tuhaf acı verici durum neyin nesiydi? Neden bizim başımıza gelmişti? Elimiz ikide bir telefona ya da bilgisayara gidiyordu. Yeni bir haber var mıydı? Bölgede neler oluyordu? Arama kurtarma çalışmaları başlamış mıydı?
Öğleni etmiştik ki yeni bir haberle ikinci kez sarsıldık. 9 saat sonra 13.24'te Elbistan'da 7.6 şiddetinde bir başka deprem oldu. Bölgedekiler bunun bir artçı sarsıntı olduğunu düşünmüştü. Öyle ya aynı gün hepimiz öğrenmiştik; "büyük deprem olunca, artçıları da büyük olur."
Fakat artçı bir sarsıntı değildi. Bu bağımsız ve yepyeni bir depremdi. Aynısı Marmara depreminde de olmuş ama aradan aylar geçtikten sonra. Kahramanmaraş'ta ise saatler sonra oluyordu. Felaketler başlamıştı…
Bu üzüntü ve merak içerisinde içimizde bir hüzün, aklımızda orada yaşananlar derken mesai bitmiş ve evlerimizin yolunu tutmuştuk. Herkes yaşananları değerlendiriyordu. Kimisi yardımların organize edilemeyişini, kimisi askerin neden tam kapsamlı bir hazırlıkla en hızlı şekilde sahaya inmediğini, emasya'nın devreden çıkarılışını konuşuyordu. Ben bu emasya konusuna aşinaydım. Kulağımda bir yerlerde duruyordu ama tam olarak neydi bir türlü hatırlayamıyordum. Sahi aslında kimse hatırlamıyordu. Bu konuda fikri olan birileri konuyu haberleştirmeseydi inanın kimsenin de aklına gelmezdi.
Yeni bir şey öğrenmiştik. Ya da halihazırda bildiğimiz bir şeyi işe yarar şekilde zihnimize geri çağırmış, su yüzüne çıkarmıştık. "EMASYA"
Bu kısaltma, emniyet asayiş yardımlaşma anlamına geliyormuş. Böyle afet ve olağanüstü hallerde asker, polis vs kolluk kuvvetleri eşgüdümlü bir yapıyla en hızlı şekilde olaylara müdahale ediyorlarmış. Bir zamanlar bunun için kurgulanmış fakat gelin görün ki birileri bazı gerekçelerle buna son vermişler.
Neyse uzatmayalım. İlk gün eve giderken konuşulanlardan bunları öğrenmiştim.
Eve vardığımda ev halkı üzüntülü biçimde tüm gün pür dikkat izledikleri haberleri hala izlemeye devam ediyorlardı. Ulusal kanalların hepsi canlı yayında enkaz bölgesinden haber yapıyorlardı. Akşam yemeğini haberleri izleyerek yemeye çalışıyorduk. Saat 19.33'te, depremde vefat edenler için sela verilmeye başlandı. Tüm Türkiye'de verildi mi bilmiyorum ama bizim burada verildi.
Saat 19.50'yi gösterdiğinde haber kanalları şu ana kadarki durumu sayılarla özetliyordu.
1541 can kaybı, 9733 yaralı, 145 artçı deprem (3 tanesi büyük), 3471 yıkılan bina…
Bunları not alırken aslına bakarsanız ilerleyen günlerde sayıların nasıl da büyüyeceğini hiç tahmin etmiyordum. Büyüyeceğini biliyordum tabii ki ama bu denli artabileceği aklıma gelmemişti. Oksijen gazetesinde bir haber görmüştüm. Depremden 30 dakika sonra yayınlanan bir raporda ABD jeolojik araştırmalar kurumu uzmanları bin - on bin arası ölüm ihtimalinin %31 olarak hesaplamışlar. Bu haberi okuduğumda yok artık bu ne abartı demiştim. Ölüm sayısı depremin 4. gününde 17 binlere dayayınca felaketin boyutlarının tahminlerimi kat kat aşacağını yavaşça idrak etmiştim.
Saat 20.20'de Sağlık bakanı Fahrettin Koca ve Hulusi Akar canlı yayında mikrofon başındaydı. Tüm önemli günlerin aranan konuğu ise mikrofon başına daha sonraki günlerde geçecekti. Belirsizlikleri açıklamak ve ilk elden tepkiyi karşılamak ona göre değildi.
Yine sayılar konuşulmaya başlandı.
1651 can kaybı, 11.119 yaralı vardı. 30 dakikada vefat sayısı 110, yaralı sayısı ise 1386 artmıştı. Sadece 30 dakikada…
Hulusi Akar önemli şeyler söylüyordu. TCG İskenderun gemisi, iskenderun limanına yanaşıp yaralıları alarak tedavi için mersine taşıyacaktı. A400m nakliye uçakları dahil 17 uçak bölgeye yardım ediyor diyordu.
Saat 20.35 olduğunda, kanepenin arkasındaki yaşam alanında sağ kalan çocuk ömer ( ya da kardeşi) enkazdan çıkarılıyordu.
Saat 20.38'de 7 gün süreyle milli yas ilan edildiği açıklandı.
Bir şehit haberi geçti bu arada haberlerde. Hatay'da depremde Çorumlu piyade er Mertcan Sümbül şehit olmuştu.
Deprem bölgesindeki tüm fırınlardan ücretsiz ekmek alınabileceği açıklanıyordu. Bununla ilgili krizi fırsata çevirip ekmeği fahiş fiyata satmak isteyen bir fırıncının da linç edildiği haberi gezdi sosyal medyada ama teyit edilmedi…
Saat 22.10
1762 can kaybı, 11.119 yaralı, 3471 yıkılan bina.
Gece yarısına kadar felaket haberlerini izleyip istesek de istemesek de yataklarımıza yollanmıştık. Bir yanımız orada her şeyini kaybetmiş insanların duygusuna bürünüp yaşamda her şeyin boş olduğu düşüncesiyle iliklerine kadar titrerken diğer yanımız ertesi gün çıkacağımız ekmek koşturmacasının da en az bunun kadar gerçek olduğunu söylüyordu bize.
İlk gün sıcaklığını her yerimizde hissettiğimiz bu felaketin istesek de istemesek de gün geçtikçe oraya uzak olan bizler için nasıl da yerini ılıklığa bıraktığını yine yaşayarak görecektik. Yavaşça sayılara alışacaktık, yavaşça hızlanan arama kurtarma çalışmalarıyla umut dolacak yine aynı yavaşlıkta da saatler ilerledikçe umudumuzu kaybetmeye başlayacaktık. Arama kurtarma görevinin sonlandırıldığı alanları gördükçe, arama kurtarmanın yerini enkaz kaldırmaya bıraktığını fark ettikçe, sabırla sevdiklerini canlı halde bulmayı umanların zaman geçtikçe bari cenazemiz bulunsun bekleyişine başladıklarını gördükçe biz de olanları kanıksamaya başlayacaktık.
İlk gün böyleydi işte…
Kendi adıma haberi görmemle televizyona ve hane halkını uyandırmaya koşmam bir oldu. Televizyonu açtığımda felaket haberinin canlı olarak yayınlandığını gördüm. Saat sabah 7.40'tı. Sabaha karşı 4.17 de Kahramanmaraş pazarcık'ta olmuştu deprem. 7.7 şiddetinde olduğunu hesaplamıştı yerli ölçümcüler. Eminim herkese aynısı olmuştur. Bir anda gözlerim doldu ve büyük bir üzüntüye kapıldım. Tüm sayılar tahmin seviyesindeydi. Şu kadar bina yıkıldığı, şu kadar yaralı olduğu ölü sayısının şöyle tahmin edildiği gibi…
Hepimiz işlerimize gitmek üzere yola koyulduk. Merak içerisindeydik. Bu tuhaf acı verici durum neyin nesiydi? Neden bizim başımıza gelmişti? Elimiz ikide bir telefona ya da bilgisayara gidiyordu. Yeni bir haber var mıydı? Bölgede neler oluyordu? Arama kurtarma çalışmaları başlamış mıydı?
Öğleni etmiştik ki yeni bir haberle ikinci kez sarsıldık. 9 saat sonra 13.24'te Elbistan'da 7.6 şiddetinde bir başka deprem oldu. Bölgedekiler bunun bir artçı sarsıntı olduğunu düşünmüştü. Öyle ya aynı gün hepimiz öğrenmiştik; "büyük deprem olunca, artçıları da büyük olur."
Fakat artçı bir sarsıntı değildi. Bu bağımsız ve yepyeni bir depremdi. Aynısı Marmara depreminde de olmuş ama aradan aylar geçtikten sonra. Kahramanmaraş'ta ise saatler sonra oluyordu. Felaketler başlamıştı…
Bu üzüntü ve merak içerisinde içimizde bir hüzün, aklımızda orada yaşananlar derken mesai bitmiş ve evlerimizin yolunu tutmuştuk. Herkes yaşananları değerlendiriyordu. Kimisi yardımların organize edilemeyişini, kimisi askerin neden tam kapsamlı bir hazırlıkla en hızlı şekilde sahaya inmediğini, emasya'nın devreden çıkarılışını konuşuyordu. Ben bu emasya konusuna aşinaydım. Kulağımda bir yerlerde duruyordu ama tam olarak neydi bir türlü hatırlayamıyordum. Sahi aslında kimse hatırlamıyordu. Bu konuda fikri olan birileri konuyu haberleştirmeseydi inanın kimsenin de aklına gelmezdi.
Yeni bir şey öğrenmiştik. Ya da halihazırda bildiğimiz bir şeyi işe yarar şekilde zihnimize geri çağırmış, su yüzüne çıkarmıştık. "EMASYA"
Bu kısaltma, emniyet asayiş yardımlaşma anlamına geliyormuş. Böyle afet ve olağanüstü hallerde asker, polis vs kolluk kuvvetleri eşgüdümlü bir yapıyla en hızlı şekilde olaylara müdahale ediyorlarmış. Bir zamanlar bunun için kurgulanmış fakat gelin görün ki birileri bazı gerekçelerle buna son vermişler.
Neyse uzatmayalım. İlk gün eve giderken konuşulanlardan bunları öğrenmiştim.
Eve vardığımda ev halkı üzüntülü biçimde tüm gün pür dikkat izledikleri haberleri hala izlemeye devam ediyorlardı. Ulusal kanalların hepsi canlı yayında enkaz bölgesinden haber yapıyorlardı. Akşam yemeğini haberleri izleyerek yemeye çalışıyorduk. Saat 19.33'te, depremde vefat edenler için sela verilmeye başlandı. Tüm Türkiye'de verildi mi bilmiyorum ama bizim burada verildi.
Saat 19.50'yi gösterdiğinde haber kanalları şu ana kadarki durumu sayılarla özetliyordu.
1541 can kaybı, 9733 yaralı, 145 artçı deprem (3 tanesi büyük), 3471 yıkılan bina…
Bunları not alırken aslına bakarsanız ilerleyen günlerde sayıların nasıl da büyüyeceğini hiç tahmin etmiyordum. Büyüyeceğini biliyordum tabii ki ama bu denli artabileceği aklıma gelmemişti. Oksijen gazetesinde bir haber görmüştüm. Depremden 30 dakika sonra yayınlanan bir raporda ABD jeolojik araştırmalar kurumu uzmanları bin - on bin arası ölüm ihtimalinin %31 olarak hesaplamışlar. Bu haberi okuduğumda yok artık bu ne abartı demiştim. Ölüm sayısı depremin 4. gününde 17 binlere dayayınca felaketin boyutlarının tahminlerimi kat kat aşacağını yavaşça idrak etmiştim.
Saat 20.20'de Sağlık bakanı Fahrettin Koca ve Hulusi Akar canlı yayında mikrofon başındaydı. Tüm önemli günlerin aranan konuğu ise mikrofon başına daha sonraki günlerde geçecekti. Belirsizlikleri açıklamak ve ilk elden tepkiyi karşılamak ona göre değildi.
Yine sayılar konuşulmaya başlandı.
1651 can kaybı, 11.119 yaralı vardı. 30 dakikada vefat sayısı 110, yaralı sayısı ise 1386 artmıştı. Sadece 30 dakikada…
Hulusi Akar önemli şeyler söylüyordu. TCG İskenderun gemisi, iskenderun limanına yanaşıp yaralıları alarak tedavi için mersine taşıyacaktı. A400m nakliye uçakları dahil 17 uçak bölgeye yardım ediyor diyordu.
Saat 20.35 olduğunda, kanepenin arkasındaki yaşam alanında sağ kalan çocuk ömer ( ya da kardeşi) enkazdan çıkarılıyordu.
Saat 20.38'de 7 gün süreyle milli yas ilan edildiği açıklandı.
Bir şehit haberi geçti bu arada haberlerde. Hatay'da depremde Çorumlu piyade er Mertcan Sümbül şehit olmuştu.
Deprem bölgesindeki tüm fırınlardan ücretsiz ekmek alınabileceği açıklanıyordu. Bununla ilgili krizi fırsata çevirip ekmeği fahiş fiyata satmak isteyen bir fırıncının da linç edildiği haberi gezdi sosyal medyada ama teyit edilmedi…
Saat 22.10
1762 can kaybı, 11.119 yaralı, 3471 yıkılan bina.
Gece yarısına kadar felaket haberlerini izleyip istesek de istemesek de yataklarımıza yollanmıştık. Bir yanımız orada her şeyini kaybetmiş insanların duygusuna bürünüp yaşamda her şeyin boş olduğu düşüncesiyle iliklerine kadar titrerken diğer yanımız ertesi gün çıkacağımız ekmek koşturmacasının da en az bunun kadar gerçek olduğunu söylüyordu bize.
İlk gün sıcaklığını her yerimizde hissettiğimiz bu felaketin istesek de istemesek de gün geçtikçe oraya uzak olan bizler için nasıl da yerini ılıklığa bıraktığını yine yaşayarak görecektik. Yavaşça sayılara alışacaktık, yavaşça hızlanan arama kurtarma çalışmalarıyla umut dolacak yine aynı yavaşlıkta da saatler ilerledikçe umudumuzu kaybetmeye başlayacaktık. Arama kurtarma görevinin sonlandırıldığı alanları gördükçe, arama kurtarmanın yerini enkaz kaldırmaya bıraktığını fark ettikçe, sabırla sevdiklerini canlı halde bulmayı umanların zaman geçtikçe bari cenazemiz bulunsun bekleyişine başladıklarını gördükçe biz de olanları kanıksamaya başlayacaktık.
İlk gün böyleydi işte…
Yorumlar
Yorum Gönder
Düşüncelerinizi akıcı ve anlaşılır bir dille ifade etmeye özen gösteriniz. Küfür ve kötü söz kullanmayınız.