İnstagram yeni mutluluk terapimiz mi? - Gülse Birsel
22.05.2016 Pazar
Ne şahane hayatlarımız var Instagram'da değil mi? Pürüzsüz
ciltlerimiz, şahane tatillerimiz, arkadaşlarımız eşliğinde, kahvenin yanında
lokum keyfiyle, manzaralı fonlarda gülümseyerek, hayat geçip gidiyor... Ki
sanırım bu anlar, normal bir insanın hayatında yılın 25-30 gününe filan tekabül
ediyordur! O zaman niye?
Alain de Botton, Statü Endişesi’nde şunları anlatır: Başkalarının bizim hakkımızda ne düşündüğü korkusu ve başarısızlığımızın toplum tarafından acımasızca yargılanacağı hissi, insanoğlunda evrensel bir endişe yaratıyor. Bunun için güzel, başarılı, zengin olmak, şık evlerde oturmak istiyor, bunlara mecbur hissediyoruz. Tabii kendi çevremizin standartlarıyla. Yani diyelim ki ayda 4000 TL maaş alıyorsunuz. Eğer etrafınızdakiler ortalama 2000 TL alıyorsa, havanızdan geçilmez, içiniz bu konuda rahattır. Ama aniden tüm tanıdıklarınız 6000 TL kazanmaya başlarsa, kendinizi felaket hissetmeye başlayabilirsiniz.
Instagram, her şeyden önce bu statü endişemizin biraz
üstesinden gelmemize yarıyor. Evimizin en güzel köşesini, para biriktirip aldığımız
marka elbiseyi, yeğenimizin düğünündeki en makyajlı ve rötuş sayesinde en ince
halimizi, kırk yılda bir gidebildiğimiz pahalı bir kebapçıdaki neşeli
fotoğrafımızı instagrama koyup, kendi imkânlarımız ölçüsünde, sanal da olsa
‘havalı’ bir hayat yaşıyor gibi yapıyoruz. Çevremizdeki hiç kimseden, çok şükür
‘eksik kalmadan!’
Ne var ki son elli yıldır yapılan tüm araştırmalar, paraydı,
güzellikti, evdi, bu ‘statü endişesi’nin konusu olan değerlerin insana kısa
vadeli mutluluklar verdiğini ortaya çıkardı! Mesela: Piyangoda büyük ikramiye
kazananlar, müthiş bir mutluluk yaşıyor. Ama ne olursa olsun, en fazla 2 ay
içinde, bileti alırkenki mutluluk seviyelerine düşmüş oluyorlar. Yani
arkadaşım, 20 milyon dolar da kazansan, mutluluğu 2 ay sürüyor!
Peki insanı uzun vadeli, hatta hayat boyu mutlu eden şeyler
ne?
Çok tuhaf ama, içgüdüsel olarak bunları da hissedip,
Instagram yoluyla sağlamaya çalışıyoruz. Mesela:
-Çalışmak, üretmek, bu üretimin alkışlanması: Marangoz da
olsan, sanatçı da, ev kadını da, sevdiğin aktiviteyle uğraşıp bunun
karşılığında övgü almak, insanı hayat boyu mutlu ediyormuş. Bilimsel
araştırmalar diyor, ben demiyorum. Bakın bir Instagram’a. Yapmış olmakla gurur
duyduğumuz şeylerle dolu: Ödüller, diplomalar, elle hazırlanmış güzel yemekler,
tutulmuş bir balık, yeni ofisimizde terfi etmiş şekilde masada otururken bir
fotoğraf, hatta dünyanın en güzel bebeği olduğu şüphe götürmez yavrumuzun bir
pozu! Bunu ben yaptım ve çok iyi yaptım, hadi alkışlayın!
- İyilik yapmak: Vakıf da kursanız, yarım saat evde sıkılan
anneannenizi de ziyaret etseniz, iyilik yapmak serotonini yükseltiyormuş.
Instagram’daki sosyal sorumluluk çağrıları, kediye köpeğe yuva bulma çabaları,
yardım toplama kampanyaları... Harika insanlarız şüphesiz, ama biraz da iyi
hissetmek için mi harikayız acaba?
- Şükretmek: Beyni çok ciddiye almayın. Sonuçta yağ ve sudan
oluşan 400 gramlık bir şey. Mesela birine gülümsediğinde, sahte bir gülümsemede
bile, beyin mutlu olduğunu sanıp serotonin salgılıyormuş. Yani şükrettiğinde,
hayatın nasıl olursa olsun, beynine “Her şey yolunda, durum gayet iyi”
sinyalleri yollamış oluyorsun. Instagrama göz atın. Ne çok “Şükürler olsun”,
“Çok mutluyum”, “Maşallah bize”, “Keyfimiz yerinde” mesajı olduğuna
inanamayacaksınız!
- Sosyal hayvan olmak, eş dost: Bütün araştırmalar göstermiş
ki insanoğlu yalnız yaşayamıyor. Zira hayatta kalması için pençeleri ve güçlü
dişleri yok, ancak topluluk halinde yaşarsa güvende olan bir hayvan. Aynı
sebepten instagram bazısını senede bir kez gördüğümüz arkadaşlarımızla dolu.
Grup halinde gidilmiş yemekler, kankayla kahveler, partilerden anlar, bayram
ziyaretleri... Yalnız geçen zamanları ne yapacağız? Selfie’sini çekip
instagrama koyunca yalnız olmuyorsun işte, mevzu biraz da o!
- Aidiyet duygusu: Öncelikle, yukarıda anlattığım sebepten,
insanoğlu daha güvende hissetmek için aidiyet istiyor. Kendi kabilesine sahip
olmak yani. Futbol takımına, bir dine, bir arkadaş grubuna, bir şehre
aidiyet... Bunun için, sosyal medya takım taraftarlığı, hemşerilik, dini
inanca, ülkeye dair özel günler için dilek ve kutlamalarla dolu. Instagram
kendi uluslararası aidiyetini de yaratmış durumda. Niye dünyanın farklı
yerinden insanlar dönem dönem benzer pozlar veriyor? Miley Cyrus’ın, Gigi
Hadid’in, komşumuz Özge’nin çektiği, yeni moda olan ‘fonu deniz manzaralı
ayağımız’ fotoğrafından biz de koyalım ki, kendimizi iyi hissedelim. Hem
aidiyet arayan bir sosyal hayvan olduğumuz için, hem de havalı şeyleri kaçırıp
statü endişesi yaşamamak için!
Instagram en yüzeysel şekliyle de, en içgüdüsel haliyle de,
‘mutluluğu’ aradığımız, tırmaladığımız bir platform mu, yoksa sadece bir
fotoğraf albümü mü?
Ben ilki diyorum...
KAYNAK: http://sosyal.hurriyet.com.tr/yazar/gulse-birsel_488/instagram-yeni-mutluluk-terapimiz-mi_40107167
Emeğe saygı açısından orijinal kaynağına da göz atmanızı öneririz.
Son noktasına kadar katıldığım bir yazı olmuş. Mutluluk arayışında mutsuz olan insanların mekanı instagram...
YanıtlaSilPaylaşım için teşekkürler :)
Rica ederim:) bloguma hoş geldiniz sözlüğümüzün değerli yazarı. Okuduğunuz ve yorum yaptığınız için ben tesekkur ederim.
Silİnstegrama facebook hesabımla bağlandım fakat kullanmadım. İyi mi yaptım şimdi anlamadım. Güzel bir yazı kaleminize sağlık
YanıtlaSilYazıyı kaleme alan "Gülse Birsel" ben sadece paylaştım.
SilSosyal medyada bir şekilde bulunmak gerekiyor. aşırıya kaçmadan tabii ki.