Platon'la ters düşmek - (Not almak üzerine)

Merhabalar,

"Not almak üzerine" isimli yazımı kaleme aldıktan bir buçuk aya yakın bir süre sonra felsefeyle ilgili rastgele okuma yaptığım sırada bir şeyi fark ettim. Platon da yazı yazmak ve not almakla ilgili olarak birtakım düşüncelere sahipmiş. Fakat kendisiyle ters düşmüşüz bu konuda :)

Hemen onu da açıklamak istiyorum. Bu satırları okuduğunuza göre, not almakla ilgili yazımı da okuyup bitireli birkaç saniye olmuş demektir. Eğer henüz yazımı okumadıysanız buraya tıklayıp, hızlıca okuyup geri gelebilirsiniz. Ya da ben kısaca önce kendi düşüncelerimi sonra da Platon'un bu konuya olan yaklaşımını ifade edip, bu kısa "not" mahiyetindeki blog yazısını kenara bırakmış olayım.

Ben not alma, bir şeyleri işaretlerle kayıt altında tutma ve sonradan onlara ihtiyacımız olduğunda bu işlemlerden faydalanmakla ilgili olumlu sözler sarf etmiştim. Bunun benim için her defasında ilginç bir deneyim olduğunu, değişik bir haz aldığımı anlatmıştım. Aslına bakarsanız burası yazı dilinden faydalanmak konusunda Platon'la ayrıldığımız nokta olsa da birleştiğimiz bir nokta da mevcut.

Önce Ayrıldığımız Nokta:


Platon, phaidros diyalogunda, iki aracı birbiriyle karşılaştırır: söz ve yazı, ses ve çizgi. Yazıyı yerip, diyalogu över.

"Temel sava göre söz alışverişi, olanaklı ilişkiyi doğurur; biraz değişkenlik de varsayılır ve bu ona canlılık verir (söyleyişin getirdiği bir akıcılık). Özellikle de eylemcinin (konuşmacı) ve dinleyicinin varlığına işaret eder, oysa yazıda yalnız oluruz ve üstelik hem anıları, hem duyuları taşımak görevini dışarıya (Salt işaretlere) vermiş oluruz.


Diyalogda sorularla yanıtları birbiri ardına dizilemekle kalmayız, ama şu da var ki -önemli bir gözlem- genellikle yazı söylenmiş ve kararlaştırılmış olanı kaydetmekten ileri gitmez, gösterenle gösterileni bulanıklaştırması ve ya başka türlü gösermesi riski vardır. bu durumda yazı, daha önce yaşanmış ve söylenmiş gerçek bir şeyin dilsiz ve ölü bir resmine benzer."*

Gördüğünüz gibi Platon'un yazı diline bakış açısı gayet olumsuz. Benim övdüğüm ne varsa, yermeyi başarmış. Benim yazıya dair değerli bulduğum, şaşkınlıkla ve hayretle karşıladığım her şeye tavır almış. İşte burası ayrıldığımız nokta.

Peki nerede birleşiyoruz?

Fakat farkında olmadan bir noktada da birleşmişiz. Ben de yazımda, yazı yazmanın ve not almanın, zihnimizdeki kayıtlar ve ilişkiler yumağıyla bir araya getirilmeden anlamsız ve bağlantısız kalacağını ifade etmiştim. Yani tüm anlamlı ilişkileri ya da duygularımızı yazıya geçirme şansımız yoktur. Bunları bir şekilde kayıt altına alırken yaşanmış bir olayı yazı diline olabildiğince aktarabiliriz. Fakat hislerimizi aktaramayız. Bu biraz zihnimizdeki bir kategori gibidir ve ikisi bir araya geldiğinde anlam kazanabilir. Mesela aracınızla tatlı bir yükseltiden hızla geçtiğinizde bir anlık havada kalma hissinin içinizde oluşturduğu şeyi işte aynı benim burada yazdığım gibi yazabilirsiniz. Fakat bu duyguyu daha önce hiç yaşamamış biri için bu cümle platonun deyimiyle "daha önce yaşanmış ve söylenmiş gerçek bir şeyin dilsiz ve ölü bir resmine benzer" Yani herhangi bir anlam ifade etmez.

Aslına bakarsanız bu durum yazıya da özgü değildir. Platon'un diyalog dediği şey de bu duygu halini aktarma konusunda kifayetsizdir. Karşınızdaki kişiye, onunla konuşarak bir duyguyu sadece tarif edebilirsiniz. Daha önce deneyimlemediği bir şeyi ona hissettiremezsiniz. Buradan anlayacağımız şey ise sanıyorum bu sorunun yazıyla ya da sözle değil, doğrudan dil ile alakalı bir sorun olduğudur. Dilimiz bazı şeyleri aktarmaya maalesef ki yeterli değildir.

Bence ilginç bir yazı oldu.

Okuduğunuz için teşekkür ederim.




*François Dagognet, Büyük Filozoflar ve Felsefeleri, Yapı Kredi Yayınları, İstanbu (2014), S.26

Yorumlar

Popüler Yayınlar