Özgürleşmek için modern devlet anlayışını geliştirdikten sonra neden devlete ideolojilerimizi dayattık?
Özgürleşmek için modern devlet anlayışını geliştirdikten
sonra neden devlete ideolojilerimizi dayattık?
Önce tek bir ortak amacımız vardı. Tüm hak ve özgürlüklerimizin
güvence altına alınması ve haklarımızı ihlal edenlerin cezalandırılması. Başlangıçta
tüm amacımız bunu tesis etmek değil miydi? Feodal yapılardan mutlak
monarşilere, mutlak monarşilerden modern devlet anlayışına, oradan ulus devlete
koşar adım ilerlerken hepimiz aynı düşüncede değil miydik? Üstümüzde bir şeyler
vardı, bazen adı tanrı, din adamı, kilise; bazen adı derebeyi, kral vs. olan. Upuzun
bir yolculuktu bu. Başlarken bu kadar uzun olacağının farkında mıydık? Hiç sanmıyorum.
Fakat yıllar geçti, insanlar öldü, devletler yıkıldı, yenileri kuruldu, yeni
insanlar doğdu ve o ortak kararı alacak olduğumuz noktaya eriştik.
O anı düşünelim. Mesela Fransız devrimi. 17 haziran 1789
günü. Nefes kesen bir mücadele, fikirler kavgalar hep bir arada, omuz omuza
elde edilmiş haklar. O gün insanlık için güzel bir gündü belki de. İmparatorlukların
sonu demek olduğu için, Osmanlı adına üzücü de bir gündü. Ama insanlık adına
güzel olduğunu düşünmeliyiz. Asırlar süren bir köleliğin ardından belki de ilk
defa özgürlüğe, kendi kendimizi idare etmeye, kurallar koymaya ve uygulayanları
denetlemeye bu kadar yakındık. Her şey tamamlandı. Sular duruldu. Ve yeni bir
dönem başladı…
Artık haklarımızı tanımlamış, sınırlarımızı belirlemiş,
güvenliğimizi sağlamış, mülkiyetimizi garanti altına almış, barış ve huzur
içinde yaşayabileceğimiz dünyayı inşa etmiştik. Devletle hiçbir sorunumuz
yoktu. Çünkü egemen olan halktı. Devlet halkın(tebaanın) çıkarlarını korumak
için bizim(halk) tarafımızdan oluşturulmuştu. Öyle de işleyip gidiyordu. Peki sonra
ne oldu?
Doğal olarak bu kadar rahat insanoğluna battı. Belki de
devletin bu denli tarafsız olması bizi rahatsız etti? Devletin de, toplum
olarak ortak şekilde kararlaştırdığımızın dışında bir düşüncesinin olması
gerektiğini düşündük. Olamaz mı? Ya da devletin, benim ve benim gibilerin
düşündüğü gibi düşünmesini istedik. Devlet bu haliyle çok iyimser duruyordu. Bir
misyon yüklemeliydik ona. Şöyleee afilli falan olmalıydı bu. Muhafazakarlık
diyebilirdik mesela. Devletin muhafazakar olması gerektiğini düşünebilirdik. Bir
ayağı geçmişte, kendi öz değerlerinden kopmayan ama çağdaş dünyanın
getirilerinden de geri kalmayan bir devlet düşünün. Bence aramızdan birileri
çıkıp böyle düşünmüş olabilir. Ya da inandığı dinin, devleti de şekillendirmesi
gerektiğini, devletin de gerçek bir dindar gibi davranması gerektiğini veya
önceden hep birlikte kararlaştırmış olduğumuz hukuk kurallarının, inandığı
dinin emir ve yasaklarına göre düzenlenmesi gerektiğini düşünmüş bir arkadaşımız
var olmuş olabilir. Ya da milliyetçiliği sadece kendi ulusunu sevmek ve diğer
uluslara kendi devlet aygıtı aracılığıyla, sırf kendi milliyetine mensup
olmadığı için eziyet etmek olarak gören birileri çıkmış olabilir ve devletin
milliyetçilik algısını bu yönde değiştirmeye çalışmış olabilir.
Bu veya buna benzer düşünceler sonucunda tekrar başladığımız
yere dönmedik. Aslında biz başladığımız yerden çok da uzaklaşmadık. Çok çabaladık
ama eğitime ihtiyacımız vardı. Türkiye üzerine üretiyorum artık buradan sonraki
cümlelerimi. Öylesine köleydik ki ruhumuzun derinlerinde, istemedik koskoca bir
dünyanın haykırırcasına göklere çıkardığı halk egemenliğini. Biz güdülmeliydik.
Bir uyuşturucunun etkisindeymiş gibi davranmaya devam ediyoruz çağdaş dünyaya
karşı. Yeni bir nesil yetiştiriyoruz. Aydınlık bir gelecek tablosu çizerek,
ideolojik bir umut pompalamayacağım tabii ki. Fakat biliyoruz ki, devleti neden
yarattığımızı ve devletin neden sana, bana değil de bir ulusun tamamına hizmet
etmekle mükellef olduğunu anlayacağız. Bu er veya geç gerçekleşecek. Ama şu da
bir gerçek ki, o gün geldiğinde, dünyanın geri kalanından yine en az 100 yıl
geriden geliyor olacağız. Dediğim gibi bu bir eğitim işi. Özgürlüğü biz
devletten söke söke almadık, devlet bize getirdi. İnsanlar 300 yıl önce
köleliği tek bir bilek olup yırtıp parçalarken, biz bugün 300 yıl sonra, hala
gönüllü köleliğe özlem duyuyorsak, bu sorunun çözülmesi için sanıyorum daha çok
fırın ekmek yememiz gerekecek…
Sorumuzun cevabı: cehaletten dolayı dayattık. Cehaletten.
Yorumlar
Yorum Gönder
Düşüncelerinizi akıcı ve anlaşılır bir dille ifade etmeye özen gösteriniz. Küfür ve kötü söz kullanmayınız.